diplomasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
diplomasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Eylül 2025 Pazartesi

2025’İN DİPLOMASİ TİYATROSU


 2025’te diplomasi artık bir çözüm aracı değil, bir poz verme pratiği. Haritalar sabit kalıyor ama anlamlar yer değiştiriyor. Uluslararası ilişkiler, sınırlarla değil sinirlerle yönetiliyor. Herkes hızlı çözüm istiyor ama kimse uzun vadeli akıl yürütmüyor. Sabır, strateji ve derinlik yerini gösterişe, kamuoyu hamlelerine ve dikkat ekonomisine bırakıyor. Harita sabit, ama hırslar gezegen değiştiriyor.

Amerika Birleşik Devletleri, Grönland’ı yeniden satın alma fikrini gündeme taşıyor. Bu, buz üstüne imza atmak değil; küresel vitrine çıkmak demek. Artık toprak değil, dikkat satın alınıyor. Grönland gibi bir coğrafya, stratejik değerinden çok sembolik anlamıyla pazarlanıyor. Bu çağda diplomasi, harita üzerinden değil, medya üzerinden yürütülüyor. Trump’ın bu hamlesi, klasik emperyal reflekslerin modern bir kamuoyu versiyonu. Sömürgecilik artık askeri değil, estetik bir mesele: kim daha iyi poz verir, kim daha çok görünür?

Avrupa ise Ukrayna dosyasını kapatmak istiyor ama kapağın altı hâlâ kaynıyor. Barış çağrıları, diplomatik nezaketin değil, stratejik tükenmişliğin ürünü. Fransa içe kapanıyor, Almanya sessizliğe gömülüyor. İç krizler dış politikayı susturuyor. Putin masada değil ama masayı kuran o. Ateşkes değil, zaman kazanma oyunu oynanıyor. Diplomasi, artık çözüm değil, tükenmişliğin makyajı. Avrupa’nın bu tavrı, aslında bir tür “unutma diplomasisi”: sorun çözülmüyor, sadece görünmez hâle getiriliyor.

Türkiye’nin güney sınırında ise oyun daha sessiz ama daha keskin. Suriye’deki sessizlik, yeni yönetimlerin eski oyunları sahneye koymasından ibaret. PKK zaman kazanıyor, bölge aktörleri pozisyon arıyor. Türkiye, bu sahnede figüran değil ama başrolü hâlâ kendi yazmak zorunda. Çünkü bu coğrafyada senaryo dışarıdan gelirse, sonuç içeriden yıkılır. Güvenlik önceliği, siyasi süreçten önce geliyor. Diplomasi, burada bir lüks değil, bir zorunluluk. Ama bu zorunluluk, çoğu zaman sessizlikle maskeleniyor.

2025’in diplomasi tablosu, aslında bir karakter testi. Kim sabırlı, kim stratejik, kim sadece gösterişli? Haritalar sabit kalabilir ama anlamlar yer değiştiriyor. Ve bu değişimde en büyük risk, karakterin kaybı. Çünkü diplomasi, sadece bilgi değil, duruş ister. Duruşu olmayan devlet, pozisyonu olan aktör olamaz. Uluslararası ilişkilerde artık en büyük eksiklik, sahici niyet. Herkes rol kesiyor ama kimse gerçeği söylemiyor. Bu yüzden diplomasi, çözüm değil, gösteri hâline geliyor.

Sonuç olarak, 2025’in diplomasi tiyatrosunda perde açık, oyuncular hazır, seyirci uyanık. Ama hâlâ eksik olan bir şey var: samimiyet. Çünkü sahne ne kadar büyük olursa olsun, karakteri olmayan bir oyun sadece gürültü üretir. Ve gürültüyle yönetilen bir dünya, sessizlikle çökebilir. Diplomasi yeniden tanımlanmalı: taşlamalı, ritimli ve karakterli bir duruşla. Sahici olanın sahneye çıkma vakti geldi. Artık senaryo değil, zemin değişmeli.


29 Ağustos 2025 Cuma

TÜRKİYE’NİN YENİ DİPLOMASİ HARİTASI

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, uluslararası satranç tahtasında bir hamleyle daha gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Vlademir Putin ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesi, sadece iki liderin diyaloğu değil; aynı zamanda Türkiye’nin jeopolitik stratejisini yeniden belirleme çabasıdır. Ukrayna’daki savaşın geldiği nokta ve Karadeniz’deki stratejik dengeler ayrıca tahıl koridorunun geleceği gibi başlıklar, bu görüşmelerin ana maddelerini oluşturmaktadır. Peki, Türkiye bu uluslararası satrançta arabulucu mu, yoksa yeni bir bölgesel aktör mü?

Aslına bakıldığında Türkiye, Karadeniz’in dalgaları arasında bir denge gemisi gibi ilerliyor. Ne Batı’nın rüzgârına tam yelken açıyor ne de Doğu’nun limanına demir atıyor. Erdoğan – Putin görüşmesi Türkiye’nin stratejisini yeniden belirleme amacı olabilir. Ancak mesele yalnızca diplomatik temas değil; bu temasın arkasında yatan tarihsel hafıza, jeopolitik refleks ve medeniyet iddiası göz ardı edilemez. Bu nedenle Türkiye, sadece bir aktör değil, aynı zamanda bölgesel güç olduğu iddiasını yeniden hatırlatıyor.

Kanaatimce iki liderin görüşmesinden şu anlam ortaya çıkmaktadır:

Rusya’nın Avrasyacı stratejisi ile Türkiye’nin çok eksenli dış politika stratejisi sahada zaman zaman benzerlik gösterse de özünde farklı bir bakış açısına dayanır. Bu nedenle Türkiye, kendi tarihsel derinliğini ve bölgesel sorumluluğunu merkeze alarak ne bir denge unsuru ne de bir tampon bölge konumunda olmakla yetinmek istemiyor. Böylece Türkiye “tampon bölge” değil bölgesel güç yani “stratejik güç” olma iddiasını pekiştirmek istiyor.

Ancak bu iddiaların gerçekleşmesi yalnızca diplomasiyle değil, içerideki zihinsel berraklıkla mümkündür. Türkiye’nin dış politikadaki stratejilerini uygulayabilmesi için öncelikle içerideki zihniyet ile örtüşmesi ayrıca tarihsel sorumluluk bilincinin oluşturulmasıyla birlikte kamuoyu desteği bu sürece anlam kazandırır. Aksi hâlde, görüşmeler yalnızca protokol fotoğraflarına indirgenir; oysa mesele, fotoğrafın arkasındaki fikri çerçeveyi inşa etmektir.

Türkiye gücünü uluslararası arenada ispatlamaya çalışmakla birlikte son yıllarda dış politikasını sadece güvenlik eksenli olarak değil aynı zamanda fikirsel derinliği olan stratejik bir diplomasi metoduyla da şekillendirmeye çalışmaktadır.

Dolasıyla bu temas Türkiye’nin bölgesel konumunu yeniden tanımlama ve aktifleştirme çabasının yanında güncel bir dış politika vizyonunun yansımasıdır. Bu nedenle mesele yalnızca diplomatik denge değil; strateji üretme kapasitesiyle bölgesel güç olarak “ben de varım” diyerek sahada var olmaktır.  

20 Eylül 2024 Cuma

AMERİKAN BAŞKANI JOE BİDEN’İN EŞİ JİLL BİDEN HANIMEFENDİYE AÇIK MEKTUP

 

Sayın Bayan Biden,

Size Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yaşayan bir tarihçi olarak bu açık mektubum ile sesleniyorum. Lütfen sesime kayıtsız kalmayınız. Size bu mektubumu yazma amacım tamamen sizin annelik duygularınıza hitap etmek içindir. Annelik duygularınıza hitap etmemin sebebi İsrail’in aylardır Filistin’de sürdürmekte olduğu soykırımdan dolayıdır. Çünkü bu soykırımda binlerce masum sivil ve bu sivillerin içerisinde binlerce masum çocuk katledilmiş ve halen bu katliam bütün hızıyla sürmektedir.

 

Lütfen bir anne olarak düşünün ve vicdanınızın sesini dinleyin. Hangi anne dokuz ay boyunca karnında taşıdığı ve büyük zorluklarla dünyaya getirdiği çocuğunun yaşamını yitirmesini görmek ister. Size soruyorum bir anne olarak böyle bir acı yaşamak ister misiniz?  

 

Kendi evlatlarınızın bir terör devleti tarafından uçaklardan atılan bombalarla veya sözde askerlerin açtıkları ateş ile hayattan koparılmasını görmek ister misiniz? Bence çocuklarını seven bir anne olarak bu soruma cevabınız hayır olacaktır. Onun için Filistinli anneleri de düşünmenizi ve empati yaparak kendinizi biran için olsun onların yerine koymanızı rica ediyorum.

 

Siz bir anne olarak “Anne veya First Lady Diplomasisi” yürüterek bu savaşın durmasını engelleyebilirsiniz. Filistinli bebeklerin ve çocukların ölmesini engelleyebilirsiniz. Dünyada hiçbir güç yoktur ki anne şefkatinden daha büyük bir güç olmasın.

 

Bu nedenle size bu mektubu kaleme alıyor ve çağrıma sessiz kalmayacağınızı ümit ediyorum.

 

Tarih Bilim Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir

                                                               Türkiye / İstanbul

2 Mart 2023 Perşembe

TÜRKİYE’NİN YARDIM DİPLOMASİSİNİN SONUÇLARI

 



Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyanın herhangi bir bölgesinde doğal afet olduğu zaman ilk yardıma koşan ülkelerin en başında gelmiştir. Ülkemizin yakın tarihindeki insan kaynaklı kriz ve doğal afetlere yönelik acil insani yardım yaptığı ülkeler ve olaylar şunlardır:

“2004 sonunda meydana gelen Güneydoğu Asya depremi, 2005‘teki Pakistan depremi,  Lübnan’da yaşanan insani kriz, 2008 yılının sonunda patlak veren Gazze Krizi, 2010 yılında meydana gelen Haiti ve Şili depremleri ile Pakistan’da yaşanan sel felaketi, 2011 yılında meydana gelen Japonya depremi, 2013 yılında Filipinler’de meydana gelen tayfun yardım etmiştir. 2014 yılında Balkanlar’da meydana gelen sel felaketi ve Gazze’ye yönelik saldırı, 2015’de Nepal depremi ile Irak’taki çatışmadan kaynaklı insani kriz, 2015 ve 2016’da Yemen ve Libya’daki insani kriz ile 2016’da Makedonya’daki sel felaketi sonrasında gerçekleşen yardım operasyonları önemli yer tutmuştur. Ayrıca bu bağlamda insani yardımlarımız 2017 yılında Kolombiya ve Gürcistan’da, 2018 yılında Vietnam, Laos ve Endonezya’ya yardım etmiştir.  2019 yılında ise Mozambik, Afganistan, Arnavutluk, Bangladeş, Bosna-Hersek, Burkina Faso, Cezayir, Cibuti, Çad, Etiyopya, Filistin, Gambiya, Güney Sudan, Gürcistan, Irak, İran, Kamerun, Kolombiya, Komorlar, KKTC, Lübnan, Moğolistan, Myanmar, Namibya, Nijer, OAC, Özbekistan, Pakistan, Somali, Sudan, Ürdün ve Yemen’e çeşitli yardımlarda bulunmuştur. 2020 yılında ise Afganistan, Arnavutluk, Bangladeş, Çad, Cibuti, Etiyopya, Filipinler, Filistin, Fiji, Güney Sudan, Kamboçya, KKTC, Kuzey Makedonya, Myanmar, Nijer, Özbekistan, Pakistan, Romanya, Somali, Tanzanya, Tunus, Ukrayna, Ürdün ve Yemen’e yardım etmiştir. 2021 yılında Bosna-Hersek, Fiji, Guatemala, Güney Sudan, Haiti, Hırvatistan, Honduras, Moğolistan, Mozambik, Panama, Saint Vincent ve Grenadinler, Tacikistan’da, 2022 yılında Afganistan, Brezilya, Irak, Madagaskar ve Pakistan’da meydana gelen sel felaketi, orman yangını, deprem, kasırga, yanardağ patlaması gibi doğal afetler nedeniyle nakdi ve ayni yardımlar gerçekleştirilmiştir.” ( Kaynak: Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Resmi Sitesi, https://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin_-insani-yardimlari.tr.mfa, Erişim Tarihi:18.02.2023)

Suriye iç savaşında olduğu gibi elbette Türk Devleti bu liste dışında farklı ülkelere faklı nedenlerden dolayı da yardım ve desteklerde bulunmuştur. Azerbaycan – Ermenistan veya Venezuela meselelerinin örneğinde olduğu gibi…

Yine Türkiye’nin bölgesinde güçlenen ve sözü geçen bir ülke haline gelerek uluslararası arenada etkin rol oynaması ve dünya siyasetinde dengeleri değiştirebilen bir konuma yükselmesi de Türkiye’nin ciddiye alınıp dostluk kurulmak istenen bir ülke olmasına neden olmuştur. Ancak şu bir gerçektir ki Türk Devleti yapmış olduğu bu insani yardımlar ile hem bölge halkının sevgisini kazanmış hem de dünyanın birçok ülkesiyle her ne kadar ülkeler arasında dostluk değil çıkar ilişkisi olsa da bu yardımları sayesinde birçok dostluk da kazanmıştır. Bu nedenle 6 Şubat’ta asrın felaketi olarak nitelendirilen depremde Türkiye insani yardım konularındaki duruşunun karşılığını birçok ülkeden yardım ve destek görerek almıştır.

Tarihin en ağır felaketlerinden birisini yaşayan Türkiye’ye uluslararası toplumdan daha önceden görülmeyen düzeyde dayanışma ve destek görülmüştür. Başta insani yardımlar olmak üzere arama ve kurtarma çalışmaları, sahra hastanesi kurma gibi birçok alanda çalışan 80’den fazla ülke 7 Binden fazla personel ile sahada çalışmalara katıldı. Avrupa Birliği de tarihinin en büyük insani yardımlarını Türkiye için yaptı. Dışişleri Bakanlığının yaptığı açıklamalara göre 100 ülkeden yardım teklifi geldiğini ve 76 ülkenin sahada aktif olduğunu, 12’sinin çalışmalarını tamamlayarak ülkelerine geri döndüğünü ifade etmiştir.

Sadece Avrupa ülkeleri değil Türk Dünyası ve Ortadoğu ülkeleri de aynı şekilde hem ayni hem de nakdi yardımlarda bulunmuştur.

Türk Dünyasında başta Azerbaycan olmak üzere Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan yaşanan felaketin hemen ardından arama kurtarma ekiplerini ve ülke çapında toplanan yardımlarını Türkiye’ye gönderdi.

Ortadoğu’da ise Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Bahreyn ve Umman gibi Körfez ülkelerinde toplanan yardım 400 milyon doları aştı. Körfez ülkeleri yanında Filistin, İsrail, Ürdün, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Sudan, Senegal, Güney Afrika, Burundi gibi ülkelerde Türkiye’ye ayni ve nakdi yardımda bulunmuştur. (Ortadoğu Araştırma Merkezi,  https://orsam.org.tr/tr/ortadogu-ve-kuzey-afrika-mena-ulkelerinden-deprem-sebebiyle-turkiyeye-yapilan-yardimlar-2/, Erişim Tarihi: 18.02.2023)

Bunun yanında tarihi bağlarımız olan Kore ve Pakistan gibi ülkelerde yardımlarını esirgemediler. Tabi bu süreçte devletlerarasında oluşan olumlu iklim diplomasiye nasıl katkı sağlar gibi sorular sorulmasına neden olmuştur. Fakat diplomatik kaynaklar asrın felaketi olarak nitelendirilen depremde görülen destek Türkiye ve Türk halkı için önemli düzeyde sempati ve iyi niyet duygularını açığa çıkarmıştır. Hatta bu durum ilerleyen zamanlarda devletlerarası siyasi ilişkilere de yansıyacaktır. Fakat masada önemli yapısal ve uluslararası konular erteletilmeyecektir.

Sözüm o ki aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu zamana kadar yapmış olduğu insani yardım diplomasisinden ve bölgesel güç konumuna yükselmesinden ayrıca dünyada siyasetinde dengeleri belirleme potansiyelini yakalamasından dolayı bu doğal afetin açtığı yaraların sarılmasında Suriye gibi yalnız bırakılmamıştır.


Diğer Yayınlar