Politika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Politika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ağustos 2025 Cuma

TÜRKİYE’NİN YENİ DİPLOMASİ HARİTASI

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, uluslararası satranç tahtasında bir hamleyle daha gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Vlademir Putin ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesi, sadece iki liderin diyaloğu değil; aynı zamanda Türkiye’nin jeopolitik stratejisini yeniden belirleme çabasıdır. Ukrayna’daki savaşın geldiği nokta ve Karadeniz’deki stratejik dengeler ayrıca tahıl koridorunun geleceği gibi başlıklar, bu görüşmelerin ana maddelerini oluşturmaktadır. Peki, Türkiye bu uluslararası satrançta arabulucu mu, yoksa yeni bir bölgesel aktör mü?

Aslına bakıldığında Türkiye, Karadeniz’in dalgaları arasında bir denge gemisi gibi ilerliyor. Ne Batı’nın rüzgârına tam yelken açıyor ne de Doğu’nun limanına demir atıyor. Erdoğan – Putin görüşmesi Türkiye’nin stratejisini yeniden belirleme amacı olabilir. Ancak mesele yalnızca diplomatik temas değil; bu temasın arkasında yatan tarihsel hafıza, jeopolitik refleks ve medeniyet iddiası göz ardı edilemez. Bu nedenle Türkiye, sadece bir aktör değil, aynı zamanda bölgesel güç olduğu iddiasını yeniden hatırlatıyor.

Kanaatimce iki liderin görüşmesinden şu anlam ortaya çıkmaktadır:

Rusya’nın Avrasyacı stratejisi ile Türkiye’nin çok eksenli dış politika stratejisi sahada zaman zaman benzerlik gösterse de özünde farklı bir bakış açısına dayanır. Bu nedenle Türkiye, kendi tarihsel derinliğini ve bölgesel sorumluluğunu merkeze alarak ne bir denge unsuru ne de bir tampon bölge konumunda olmakla yetinmek istemiyor. Böylece Türkiye “tampon bölge” değil bölgesel güç yani “stratejik güç” olma iddiasını pekiştirmek istiyor.

Ancak bu iddiaların gerçekleşmesi yalnızca diplomasiyle değil, içerideki zihinsel berraklıkla mümkündür. Türkiye’nin dış politikadaki stratejilerini uygulayabilmesi için öncelikle içerideki zihniyet ile örtüşmesi ayrıca tarihsel sorumluluk bilincinin oluşturulmasıyla birlikte kamuoyu desteği bu sürece anlam kazandırır. Aksi hâlde, görüşmeler yalnızca protokol fotoğraflarına indirgenir; oysa mesele, fotoğrafın arkasındaki fikri çerçeveyi inşa etmektir.

Türkiye gücünü uluslararası arenada ispatlamaya çalışmakla birlikte son yıllarda dış politikasını sadece güvenlik eksenli olarak değil aynı zamanda fikirsel derinliği olan stratejik bir diplomasi metoduyla da şekillendirmeye çalışmaktadır.

Dolasıyla bu temas Türkiye’nin bölgesel konumunu yeniden tanımlama ve aktifleştirme çabasının yanında güncel bir dış politika vizyonunun yansımasıdır. Bu nedenle mesele yalnızca diplomatik denge değil; strateji üretme kapasitesiyle bölgesel güç olarak “ben de varım” diyerek sahada var olmaktır.  

Diğer Yayınlar