Rusya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rusya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Eylül 2025 Pazar

TÜRKİSTAN (ORTA ASYA)’DA HÂKİMİYET MÜCADELESİ

 

Gün geçtikçe Türkistan (Orta Asya) coğrafyasında Rusya, Çin ve Amerika arasında hâkimiyet mücadelesi artarak devam ediyor. Özellikle Amerika’nın, Orta Doğu’dan, Orta Asya’ya yönelme politikalarına baktığımızda küresel güçler mücadelesinin Orta Asya’ya taşınacağını rahatlıkla görüyoruz.

Amerika’nın, Rusya – Ukrayna Savaşında, Ukrayna’yı finanse etmesi, Çin’in Orta Asya’da artan gücünü kırmaya çalışması ve bir taraftan da Türkiye’ye karşı sınır ötesindeki teröristleri desteklemesi yeni çatışma sahasının Orta Doğu’dan çok Türkistan’da yani Orta Asya’da belireceğini düşünüyorum.

Nıkkeı Asia haber sitesi editörü Andrew Sharp’ın köşe yazısına göre; “Donald Trump’ın Ocak ayında Beyaz Saray’a dönmesi, Asya hükümetlerini ve endüstri liderlerini şimdiden tedirgin ediyor. Seçilmiş başkanın dost ve düşmanlara genel tarifeler uygulama tehdidini yerine getirip getirmeyeceğini, doları zayıflatmaya çalışıp çalışmayacağını veya Japonya ve Güney Kore gibi müttefiklerden ABD birliklerine ev sahipliği yapmaları karşılığında daha fazla para çekip çekmeyeceğini kimse kesin olarak bilmiyor. Amerika’yı NATO’dan mı çekecek? Ukrayna’nın Rusya ile savaşında onu finanse etmeye devam mı edecek? Belki de Hint – Pasifik’teki güvenlik açısından en önemlisi, Çin ile bir çatışma durumunda Tayvan’ı mı destekleyecek?” (Ansrew Sharp, “What Does Trump’s Reelection Mean For Asiya?”, asia.nikkei.com, 30.11.2024)

Asya haber sitesinde yayınlanan bu köşe yazısında sorulara kesin cevaplar bulunamamış ancak dünyayı okuduğum kadarıyla şunu ifade edebilirim ki Amerika bu soruların hepsini uygulamaya koyacaktır.

Yani Amerika, Rusya – Ukrayna savaşında taraf olmaya devam edecek, Asya’daki devletlerden kendisine dost ve düşmanlar yaratacak. Hatta Türk Devletler Teşkilatındaki üye ülkelerin arasındaki sorunları bile kullanmaya çalışacaktır. Özellikle Fergana Vadisi’nin ve Hazar’ın Statüsünün ilerleyen aylarda gündeme yeniden gelmesi kaçınılmazdır. Yine Orta Asya’da Rusya’dan sonra kendisine en büyük rakip olarak gördüğü Çin’i ise kontrol altında tutmak için Güney Kore ve Japonya’daki askeri üslerine yatırım yapmaya devam edecektir. Ayrıca yeniden seçilen Trump, Çin’e karşı yeni bir ekip kurarak öncelikle Çin’deki Uygur Türkleri meselesi üzerinden gerilim yaratacağı ve daha sonra Hint – Pasifik olası bir çatışma noktasında Tayvan’ı destekleyeceği kanaatimce Amerika’nın Orta Asya politikaları arasında yer alacaktır.

Ancak Çin, Kuşak Yol Girişimi Projesi ile Asya sınırlarının güvenliğini sağlamak için kritik bir strateji olarak görmektedir. Ayrıca bu proje ile Çin, dünya genelinde ekonomik entegrasyonunu artırmayı, uluslararası ticarette etkin rol oynamayı ve küresel düzeyde ekonomik gücünü arttırmayı amaçlamaktadır. Ayrıca Çin, Kuşak Yol Girişimi Projesi ile Türk tarihindeki ticaret yollarından birisi olan İpek Yolu olarak adlandırılan bu yolu canlandırarak Çin’den Avrupa’ya demiryoluyla mal nakliyatı yapmayı hedeflemiş ve yeni yollar belirleyerek uluslararası arenada daha güçlü bir konum elde etmek istemiştir. Bu proje başta Çin’in sonra Türk Devletlerinin ekonomik kalkınmasına, jeopolitik konumuna ve siyasi durumuna etki etmiştir. (DİPAM, “Kuşak – Yol Girişimi Çerçevesinde Türk Devletleri Teşkilatının Rolü”, Sayı:48, Temmuz 2024,s.2)

Zaten Trump sadece Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki savaşı bitiren kişi olarak ortaya çıkmadı. Zengezur Koridorunu, ABD çıkarları için ele geçirmek ve oradan yapılacak olan ticarette ve yaşanan gelişmelerde pay sahibi olmaktı. Bunu da başardı.

Tüm bu gelişmeler karşısında böylece Amerika’nın ilerleyen aylarda Orta Asya’ya daha da ağırlık vermesi ve politika değişikliği yaparak yeni güç mücadelelerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır.

Buna karşı dikkatli olunmalıdır. Daha önceden de belirttiğim gibi 3. Dünya Savaşı Ortadoğu’dan değil Orta Asya (Türkistan)’dan başlayacaktır.   

29 Ağustos 2025 Cuma

TÜRKİYE’NİN YENİ DİPLOMASİ HARİTASI

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, uluslararası satranç tahtasında bir hamleyle daha gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Vlademir Putin ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesi, sadece iki liderin diyaloğu değil; aynı zamanda Türkiye’nin jeopolitik stratejisini yeniden belirleme çabasıdır. Ukrayna’daki savaşın geldiği nokta ve Karadeniz’deki stratejik dengeler ayrıca tahıl koridorunun geleceği gibi başlıklar, bu görüşmelerin ana maddelerini oluşturmaktadır. Peki, Türkiye bu uluslararası satrançta arabulucu mu, yoksa yeni bir bölgesel aktör mü?

Aslına bakıldığında Türkiye, Karadeniz’in dalgaları arasında bir denge gemisi gibi ilerliyor. Ne Batı’nın rüzgârına tam yelken açıyor ne de Doğu’nun limanına demir atıyor. Erdoğan – Putin görüşmesi Türkiye’nin stratejisini yeniden belirleme amacı olabilir. Ancak mesele yalnızca diplomatik temas değil; bu temasın arkasında yatan tarihsel hafıza, jeopolitik refleks ve medeniyet iddiası göz ardı edilemez. Bu nedenle Türkiye, sadece bir aktör değil, aynı zamanda bölgesel güç olduğu iddiasını yeniden hatırlatıyor.

Kanaatimce iki liderin görüşmesinden şu anlam ortaya çıkmaktadır:

Rusya’nın Avrasyacı stratejisi ile Türkiye’nin çok eksenli dış politika stratejisi sahada zaman zaman benzerlik gösterse de özünde farklı bir bakış açısına dayanır. Bu nedenle Türkiye, kendi tarihsel derinliğini ve bölgesel sorumluluğunu merkeze alarak ne bir denge unsuru ne de bir tampon bölge konumunda olmakla yetinmek istemiyor. Böylece Türkiye “tampon bölge” değil bölgesel güç yani “stratejik güç” olma iddiasını pekiştirmek istiyor.

Ancak bu iddiaların gerçekleşmesi yalnızca diplomasiyle değil, içerideki zihinsel berraklıkla mümkündür. Türkiye’nin dış politikadaki stratejilerini uygulayabilmesi için öncelikle içerideki zihniyet ile örtüşmesi ayrıca tarihsel sorumluluk bilincinin oluşturulmasıyla birlikte kamuoyu desteği bu sürece anlam kazandırır. Aksi hâlde, görüşmeler yalnızca protokol fotoğraflarına indirgenir; oysa mesele, fotoğrafın arkasındaki fikri çerçeveyi inşa etmektir.

Türkiye gücünü uluslararası arenada ispatlamaya çalışmakla birlikte son yıllarda dış politikasını sadece güvenlik eksenli olarak değil aynı zamanda fikirsel derinliği olan stratejik bir diplomasi metoduyla da şekillendirmeye çalışmaktadır.

Dolasıyla bu temas Türkiye’nin bölgesel konumunu yeniden tanımlama ve aktifleştirme çabasının yanında güncel bir dış politika vizyonunun yansımasıdır. Bu nedenle mesele yalnızca diplomatik denge değil; strateji üretme kapasitesiyle bölgesel güç olarak “ben de varım” diyerek sahada var olmaktır.  

17 Eylül 2023 Pazar

KÜRESEL GÜÇLER AFRİKA’DA KARŞI KARŞIYA


 

Nijer’de 26 Temmuz 2023’de ordu yönetime el koymasıyla başlayan süreçte Afrika kıtasındaki ülkelerde kıtayı yıllardır sömüren Fransa ve İngiltere gibi güçlü etkilere sahip aktörlere karşı bir mücadele başladı.

Yıllardır küresel güçlerin iştahını kabartan Afrika kıtası küresel ekonomi için çok önemli yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahiptir.

TASAM Afrika Enstitüsü Eş – Direktörü Dr. Huriye Yıldırım Çınar’a göre:

“Dünyadaki tarım arazilerinin yüzde 60’ı, küresel petrol arazilerinin yüzde 9,6’sı, kobaltın yüzde 90’ı, manganezin yüzde 70’i ve yıllık uranyum üretiminin yüzde 18’i Afrika’ya aittir. Ayrıca küresel altın arzının yarısı ve elmas üretiminin de yüzde 45’inden fazlası yine Afrika ülkeleri tarafından gerçekleştiriliyor. Doğal zenginlikler dışında Hint Okyanusu, Atlantik Okyanusu ve Aden Körfezi’ni de kapsayan küresel ticaret deniz yolları üzerinde bulunması jeostratejik açıdan Afrika’nın önemini arttırıyor. Birleşmiş Milletler (BM) içinde yüzde 28’lik oranda en büyük bölgesel oylama grubuna sahip olması da Afrika’nın küresel siyasette dikkat çeken bir diğer özelliğidir.”1

Tarihte kıtanın yer altı zenginleri nedeniyle günümüzde ise hem yeraltı zenginlikleri hem de dünya siyasetindeki rolü nedeniyle küresel güçler Afrika’da birbirleri ile rekabete girmeye başlamışlardır. Bu nedenle Fransa ve İngiltere gibi yıllardır kıtanın üzerinde etkili olan devletlerin güç boşluğuna düşmesiyle birlikte bu boşluğa Rusya ve Çin yerleşmeye başlamıştır. Bununla birlikte Rusya ve Çin’in Afrika üzerindeki nüfuzunu arttırmaya başlamasıyla Afrika üzerinden de Amerika dolaylı olarak Rusya ve Çin ile çıkar çatışmasına girişmiştir.

Ancak Çin Afrika kıtasında büyük bir hız yakalamış ve kıta devletleri ile ekonomik temelli bir ilişkiler ağı inşa etmiştir. Günümüzde Çin’in çeşitli Afrika devletleri ile gerçekleştirdiği ticaretin 282 milyar dolar olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte Rusya’nın özellikle Kırım’ı ilhak ettikten sonra uluslararası yalnızlıktan kurtulmak ve kötü giden ekonomisini düzeltmek için Afrika’ya ile ilişkilerini ekonomik ve askeri anlaşmalar üzerine kurmaktadır. Bu nedenle Rusya, Afrika ile 20’den fazla askeri anlaşma imzalamıştır.2

Tüm bu ülkelerin yanı sıra Türkiye ise Afrika’ya insani ve diplomasi yönünden bakmakta ve kazan kazan politikası uygulayarak kıtanın kalkınmasını sağlamaya çalışmaktadır. Ayrıca yapılan askeri anlaşmalarla kıtadaki terör olaylarını önlemek ve kıtanın kendi güvenliğini sağlayacak seviyeye gelmesini amaçlamaktadır.

Bu politikaları Muhammed Yasir Okumuş şöyle özetlemiştir:

“Türkiye, küresel aktörlerin Afrika’ya olan ilgisinin artışıyla eş zamanlı olarak Afrika’ya yönelik çok boyutlu politikalar üretti ve bunun neticesinde kıta ülkeleri ile ikili ilişkiler gelişti. 2013 yılı itibarıyla Türkiye’nin “Afrika Açılım Politikası” sona erdi ve “Afrika Ortaklık Politikası” dönemine girildi. Türkiye’nin “Afrika’nın Sorunlarına Afrikalı Çözümler” ilkesini benimsediği, karşılıklı kazanımlara vurgu yaptığı, tahakküm kurmaktan uzak yaklaşımı, kıtada güvenilir bir imaj kazanmasına, dolayısıyla Afrika ile ilişkilerinin boyut değiştirmesine katkı sundu. 2014 ve 2021 yıllarında düzenlenen ikinci ve üçüncü Türkiye – Afrika zirveleri, ikili ilişkilerin dönüşümünü anlatması açısından somut örnekler olarak bu bağlamda öne çıkıyor.”3

Bu bağlamda Türkiye 2005’de Afrika Birliğine gözlemci üye, 2008’de Afrika Birliği Stratejik Ortaklığıyla ivme kazanan “Afrika Ortaklık Politikası” sayesinde kıtayla olan ikili ticaret hacmi 40 milyar doları aşarken, Afrika Türk Büyükelçiliği sayısı da 44’e ulaşmıştır. Bununla birlikte Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığının (TİKA) kıtada 22 temsilciliğinin bulunmasının yanında Türk Hava Yolları da Afrika’da 41 ülkede 62 farklı noktaya uçuş gerçekleştiriyor. Ayrıca Yunus Emre Enstitüsü, Afrika’da 7 ülkede faaliyet gösterirken Türkiye Maarif Vakfının ise 26 ülkede 191 müessesi bulunmaktadır.4

Tüm bu yapılanların dışında Türkiye neredeyse tüm Sivil Toplum Kuruluşları ve bazı Kamu Kurumları vasıtasıyla Afrika’ya insani yardım faaliyetlerini gerçekleştirmektedir. Bu yüzden Afrika’da Türkiye’ye ve Türk halkına büyük bir teveccüh oluşmuştur.

Türkiye, Afrika’da sadece ekonomik kalkınmaya değil aynı zamanda güvenlik ve devletlerinin toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik de adımlar atmaktadır. Türkiye, Afrika ülkelerine kurumsal olarak verdiği desteğin yanında Somali’de TURKSOM askeri eğitim üssünün varlığı sayesinde yerel unsurlar eğitilmektedir. Yine Kuzey, Batı ve Orta Afrika gibi farklı alt bölgesel sistemlerde yer alan ülkelerle de savunma ve güvenlik anlaşmaları imzalayarak Afrika ülkeleri ile iş birlikleri arttırılmaktadır. Bu kapsamda Afrika’da en az 20 ülke Türkiye ile savunma sanayii alanında iş birliği yaparak silah ve askeri araç satın almıştır.5

Sonuç olarak Fransa, İngiltere, Amerika’nın kıtada güç kaybetmesi ve bu güç boşluğunu başta Çin ve Rusya’nın doldurmaya çalışması yine İran, Hindistan, Brezilya ve İsrail’in de kıtada Batılılarla rekabete girmesi Afrika’nın kalkınmasının yanı sıra Afrikalı liderlerinde elini güçlendirmektedir. Ancak bu rekabet dışında kalmak istemeyen Batılı ülkeler yapacakları kaos planları ile Afrika’da vekalet savaşları çıkartabilir veya her siyasi, askeri ve ekonomik krizi tetikleyip destekleyebilir.

Rekabetin ve ileride yaşanabilecek vekalet savaşlarının oluşacağı bir kıtada Türkiye hangi stratejik hamleleri yapacak, nasıl bir diplomasi ağı kuracak, askeri önlemler alacak mı? Bunları ilerleyen zamanlarda göreceğiz.

KAYNAKLAR

1 Huriye Yıldırım Çınar,  “Afrika’da Yeni Rekabet Sarmalı”, Anadolu Ajansı

2 Huriye Yıldırım Çınar,  “Afrika’da Yeni Rekabet Sarmalı”, Anadolu Ajansı

3 Muhammed Yasir Okumuş, “Zirvelerden Ufka Bakmak: 21. Yüzyılda Türkiye – Afrika İlişkileri”, Zirvelerden Ufka Bakmak: 21. Yüzyılda Türkiye-Afrika İlişkileri (ytb.gov.tr), Erişim Tarihi: 09.09.2023

4 Şebnem Cenk, “Sağlam Temellere Oturan Türkiye’nin Afrika Ortaklık Politikası Meyvelerini Veriyor”, Sağlam temellere oturan Türkiye'nin Afrika Ortaklık Politikası meyvelerini veriyor (aa.com.tr), Erişim Tarihi: 09.09.2023

5 Tunç Demirtaş, “Türkiye – Afrika İlişkileri”, SETA Güvenlik Radarı 2023’te Türkiye’nin Jeopolitik Ortamı 100. Yıla Giriş, Ocak 2023, s.75


23 Ağustos 2023 Çarşamba

TARİHÇİ – YAZAR KUBİLAY MUHAMMET ÖZDEMİR’İN AÇIKLAMALARI - 2016’DAN SONRA TÜRKİYE

 


Türkiye 2016’dan Sonra Kamudan FETÖ’cüleri İhraç Ettikten Sonra Kamuda Yeni Yapılanmalara Gitti.

Türkiye tüm bu yaşadığı zorluklara rağmen ayakta kalmayı başarmış bir devlettir. Türkiye’nin yerinde hangi devlet olursa olsun üzerine bu kadar çok planlanan kaosa karşı yıkılırdı. Özellikle 2016’dan sonra kamudan FETÖ’cülerin ihraç edilmesiyle kamuda yeni yapılanmalar meydana getirildi. Özellikle Sn. Hakan Fidan’ın Milli İstihbarat Teşkilatının başında olduğu süreçte FETÖ’cüler temizlendi. İstihbarat teşkilatının operasyonal kabiliyeti geliştirildi. Artık sadece bilgi toplayan veya bilgi veren bir MİT değil artık sahada olan ve yeri geldiği zaman kendi elemanları ile yurt dışında saha operasyonları yapan bir MİT’e dönüştü. Yine MİT’in etkin yurt dışı diplomasi kabiliyeti arttırıldı. Bugün Hakan Fidan’ın MİT Başkanlığından, Dış İşleri Bakanlığına gelmesindeki en önemli etken işte budur. Çünkü MİT, sahada ve masada dengeleri belirleyici bir misyona ulaştı. Ayrıca kamu kurumlarımız Sevr Antlaşması korkusuyla savunma odaklı dizayn edilmişti. Ancak 2016’dan sonra bu durumun değiştiğini de gördük. Sevr Antlaşması korkusunu üzerimizden attık ve taarruza geçtik. Kurumlarımıza da ona göre ayar verdik. Özellikle FETÖ darbe kalkışması ve akabinde terör örgütlerinin Türkiye’yi hedef alması bardağı taşıran son damla oldu.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kendi Silahlı Kuvvetlerinden de Çok Sayıda İhraçlar Yapmasına Rağmen Küresel Güçlere Savaş Açarak Sınır Ötesi Operasyonlara Başladı.

Türk Silahlı Kuvvetlerinden, Emniyet Teşkilatından ve TSK’nın komuta kademesinden bir sürü ihraç ve tutuklamalar olmasına rağmen Türkiye küresel güçlere savaş açarak 40 gün sonra “24 Ağustos 2016 sabah dört sularında Cerablus’dan başlayarak başta DEAŞ Terör Örgütü olmak üzere bütün terörist unsurları temizlemek amacıyla “Fırat Kalkanı” adı verilen bir sınır ötesi operasyon başlattı. Yine bu operasyonların devamı niteliğinde DEAŞ, PKK, YPG, PYD gibi terörist unsurları temizlemek amacıyla 20 Ocak 2018’de “Zeytin Dalı Harekatı” yaparak 18 Mart 2018’de Afrin şehir merkezi Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolüne geçti. Yine 9 Ekim 2019’da bu sefer “Barış Pınarı Harekatıyla” terörist unsurları kıran bir darbe vuruldu.” Bu operasyonlar çeşitli isimlerle halen devam etmektedir. Bu operasyonlarla Türkiye sınırlarını ve şehirlerini tehdit eden teröristleri imha etti. Ayrıca Türkiye bölgede oyun kurucu, denge değiştirici ve bölgesel bir güç olduğunu da tüm dünyaya gösterdi. Artık dünya karşısında yeni bir Türkiye olduğunun farkına varmaya başladı.

Türkiye Akdeniz’de, Kıbrıs Meselesinde, Libya Meselesinde, Azerbaycan – Ermenistan Savaşında, Rusya – Ukrayna Savaşında ve Birçok Meselede Dünyaya Güçlü Türkiye Mesajını Verdi.

2016’dan sonra Türkiye daha aktif bir şekilde “Uluslararası Arena” da boy gösterdi. Dünya Türkiyesiz bir planın olamayacağını gayet iyi anladı. Bu durumun ilk belirtisi Yunanistan’ın küstahlıklar yaparak deniz mili sayısını arttırmaya çalışarak bizi Antalya’ya sıkıştırmaya çalışması ve Kıbrıs’ın deniz yetki alanlarını sürekli ihlal etmesi olarak karşımıza çıktı. Bunu Fransa’nın Akdeniz konusundaki küstah açıklamaları da eklendi. Ancak Türkiye akılcı dış politika hamlesi ile Libya’nın Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Türkiye arasında 27 Kasım 2019’da Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması ile münhasır ekonomik bölgesini belirlendi. Bu anlaşma ise BM tarafından onaylandı. Böylece Türkiye, Akdeniz’de hesapları olan bütün ülkelerin hesaplarını suya düşürdü. Hem kendi haklarını hem Libya’nın haklarını hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını korumuş oldu. Bununla birlikte Azerbaycan – Ermenistan savaşında ise yıllardır Ermenilerin haksız yere işgal ettiği Dağlık Karabağ ve çevresi 27 Eylül 2020’de başlayan savaşla Türkiye’nin desteklediği Azerbaycan tarafından kurtarıldı. Bu savaş sonucunda Azerbaycan ile Ermenistan arasında yapılan anlaşmaya göre de Zengezor Koridoru açılması kararlaştırıldı. Böylece Türkiye ile Orta Asya yani Türkistan arasındaki bağlantı da sağlanmış oldu. Yine Kırım’ın ilhakıyla başlayan ve 24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı resmen işgaliyle devam eden süreçte Rusya – Ukrayna Savaşı başlamış ve halen günümüzde bu savaş devam etmektedir. Bu süreçte Rusya’ya karşı Avrupa Devletleri ve ABD Ambargo uyguladı. Buna karşı da Rusya’da Avrupa’ya enerji ve gıda ambargosu uyguladı. Böylece Avrupa kışın soğutan dondu ve tahıl gelmediği içinde aç kaldı. İşte burada Türkiye devreye girdi ve tahıl koridoru antlaşması ile dünyayı açlıktan kurtardı. Bu bile Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada söz sahibi olduğunu göstermeye yeterlidir. Sadece Türkiye bu konularda değil başta kendi bölgesindeki sorunlar olmak üzere Afrika ile de birçok projeler hayata geçirmiştir.

İnanıyorum ki Türkiye Eğitim Sistemindeki Kodlarına Tekrar Dönecek Olursa Türkiye’nin Yeniden Bir Cihan Devleti Olacağına İnanıyorum.  

Türkiye birçok yol kat etti. Gerek iç politikada yıllardır bitmeyen PKK Terör Örgütü bitirilme aşamasına getirildi. Gerek dış politikada uluslararası arenada sözü daha geçerli ve bölgesel güç konumuna geldiği görülmüştür. Ülkemizin daha da zirveyi görmesi için bu eğitim sorununu en kısa zamanda halletmeliyiz. Çünkü her şeyin başı eğitimdir. Eğitim olmadan kalite olmaz. Kaliteli nesiller yetişmez. Devletimizin bir cihan devleti olmasını istiyorsak, eğitimdeki kodlarımıza tekrar geri dönmeliyiz.

 

SON

 


Diğer Yayınlar