2025’te diplomasi artık bir çözüm aracı değil, bir poz verme pratiği. Haritalar sabit kalıyor ama anlamlar yer değiştiriyor. Uluslararası ilişkiler, sınırlarla değil sinirlerle yönetiliyor. Herkes hızlı çözüm istiyor ama kimse uzun vadeli akıl yürütmüyor. Sabır, strateji ve derinlik yerini gösterişe, kamuoyu hamlelerine ve dikkat ekonomisine bırakıyor. Harita sabit, ama hırslar gezegen değiştiriyor.
Amerika Birleşik Devletleri, Grönland’ı yeniden satın alma fikrini gündeme taşıyor. Bu, buz üstüne imza atmak değil; küresel vitrine çıkmak demek. Artık toprak değil, dikkat satın alınıyor. Grönland gibi bir coğrafya, stratejik değerinden çok sembolik anlamıyla pazarlanıyor. Bu çağda diplomasi, harita üzerinden değil, medya üzerinden yürütülüyor. Trump’ın bu hamlesi, klasik emperyal reflekslerin modern bir kamuoyu versiyonu. Sömürgecilik artık askeri değil, estetik bir mesele: kim daha iyi poz verir, kim daha çok görünür?
Avrupa ise Ukrayna dosyasını kapatmak istiyor ama kapağın altı hâlâ kaynıyor. Barış çağrıları, diplomatik nezaketin değil, stratejik tükenmişliğin ürünü. Fransa içe kapanıyor, Almanya sessizliğe gömülüyor. İç krizler dış politikayı susturuyor. Putin masada değil ama masayı kuran o. Ateşkes değil, zaman kazanma oyunu oynanıyor. Diplomasi, artık çözüm değil, tükenmişliğin makyajı. Avrupa’nın bu tavrı, aslında bir tür “unutma diplomasisi”: sorun çözülmüyor, sadece görünmez hâle getiriliyor.
Türkiye’nin güney sınırında ise oyun daha sessiz ama daha keskin. Suriye’deki sessizlik, yeni yönetimlerin eski oyunları sahneye koymasından ibaret. PKK zaman kazanıyor, bölge aktörleri pozisyon arıyor. Türkiye, bu sahnede figüran değil ama başrolü hâlâ kendi yazmak zorunda. Çünkü bu coğrafyada senaryo dışarıdan gelirse, sonuç içeriden yıkılır. Güvenlik önceliği, siyasi süreçten önce geliyor. Diplomasi, burada bir lüks değil, bir zorunluluk. Ama bu zorunluluk, çoğu zaman sessizlikle maskeleniyor.
2025’in diplomasi tablosu, aslında bir karakter testi. Kim sabırlı, kim stratejik, kim sadece gösterişli? Haritalar sabit kalabilir ama anlamlar yer değiştiriyor. Ve bu değişimde en büyük risk, karakterin kaybı. Çünkü diplomasi, sadece bilgi değil, duruş ister. Duruşu olmayan devlet, pozisyonu olan aktör olamaz. Uluslararası ilişkilerde artık en büyük eksiklik, sahici niyet. Herkes rol kesiyor ama kimse gerçeği söylemiyor. Bu yüzden diplomasi, çözüm değil, gösteri hâline geliyor.
Sonuç olarak, 2025’in diplomasi tiyatrosunda perde açık, oyuncular hazır, seyirci uyanık. Ama hâlâ eksik olan bir şey var: samimiyet. Çünkü sahne ne kadar büyük olursa olsun, karakteri olmayan bir oyun sadece gürültü üretir. Ve gürültüyle yönetilen bir dünya, sessizlikle çökebilir. Diplomasi yeniden tanımlanmalı: taşlamalı, ritimli ve karakterli bir duruşla. Sahici olanın sahneye çıkma vakti geldi. Artık senaryo değil, zemin değişmeli.