BM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ekim 2025 Cuma

YENİ DÖNEMDE TÜRK DIŞ POLİTİKASI: TEMASLARIN STRATEJİK HARİTASI

 

2025 yılı itibarıyla Türkiye’nin dış politika gündemi, bölgesel krizlerin yoğunlaştığı bir dönemde dikkat çekici bir diplomasi trafiğine sahne olmaktadır. Özellikle Gazze merkezli gelişmeler, Suriye ve Avrupa ile yürütülen temaslar, Ankara’nın çok yönlü dış politika stratejisini yeniden tanımlama çabasını ortaya koymaktadır.

Filistin Meselesi ve İslam Dünyasıyla Koordinasyon

Türkiye’nin son dönemdeki diplomatik temaslarının merkezinde Gazze yer almaktadır. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi nezdindeki görüşmeleri, Türkiye’nin Filistin meselesinde diplomatik baskı kurma stratejisini güçlendirme amacını taşımaktadır. Bu temaslar, Türkiye’nin yalnızca insani söylemle değil, aynı zamanda uluslararası hukuk ve diplomatik mekanizmalar üzerinden hareket ettiğini göstermektedir.

Suriye ile İlişkiler: Güvenlik ve Mülteci Boyutu

Ankara’da gerçekleşen Türkiye-Suriye görüşmeleri, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin geliştirilmesine yönelik önemli bir adımdır. Görüşmelerin içeriğinde sınır güvenliği, terörle mücadele ve mülteci meselesi gibi başlıkların öne çıktığı anlaşılmaktadır. Bu süreç, Türkiye’nin bölgesel istikrarı önceleyen bir güvenlik mimarisi kurma arzusunu yansıtmaktadır.

Avrupa ile Temaslar: Yaptırımlar, Göç ve Enerji

Türkiye’nin İtalya, İrlanda ve Almanya gibi Avrupa ülkeleriyle yürüttüğü temaslar, hem Gazze bağlamında hem de göç ve enerji politikaları açısından önem taşımaktadır. Avrupa’nın İsrail’e yönelik tutumunda yaşanan kırılmalar, Türkiye’nin diplomatik söylemini daha etkili kılmakta; aynı zamanda enerji arz güvenliği ve göç yönetimi gibi konularda iş birliği zeminini genişletmektedir.

Çok Taraflılık ve Yeni Dış Politika Dili

Türkiye’nin son dönemdeki diplomatik hamleleri, klasik ikili ilişkilerin ötesine geçerek çok taraflı platformlarda etkin bir pozisyon alma çabasını yansıtmaktadır. BM Genel Kurulu, İİT, Arap Ligi ve bölgesel zirveler üzerinden yürütülen temaslar, Türkiye’nin normatif söylemle reel politikayı dengeleyen bir dış politika dili geliştirdiğini göstermektedir.

3 Ekim 2024 Perşembe

TÜRKİYE KÜRESEL GÜÇ OLABİLECEK Mİ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulunda İsrail’in, Filistin’de yaptığı katliamlar başta olmak üzere Birleşmiş Millet yapısını eleştiren konuşmasıyla damga vurdu. Özellikle Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi’nin çöktüğünü ve dünya beşten büyüktür ifadesini tekrardan kullandı. Dünyanın bu soykırıma sessiz kaldığını ifade etti.

Böylece Türkiye uzun zamandır üstlenmiş olduğu bölgesel aktör olma rolüne devam ederken aynı zamanda gücünü küreselleştirme evresine doğru ivme kazandırmaya çalıştı. Bölgesinde Dağlık Karabağ sorununu halleden ve Kıbrıs meselesinde önemli adımlar atan Türkiye, Filistin meselesini de dünya gündeminde tutmaya devam ediyor. Anlaşılan o ki Suriyeli mülteciler konusundaki yanlış politikasından rahatsız olan Türk milletinin çağrıları işitilmiş olacak ki sığınmacılar politikasını değiştireceği ve onun için Esad ile görüşme çağrısı yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuyu da halletmeye çalışacağı görülüyor. Fakat Esad, ABD ve Rusya’ya rağmen bu görüşmeyi kabul edip Türkiye’deki sığınmacıları tekrardan kabul eder mi orası belli değil. Çünkü Türkiye, sığınmacılar meselesini de hallederse ekonomik ve insani yük bakımından rahatlayacak ve hem iç hem de dış politikadaki sorunları çözmek için daha da emin adımlar atacaktır. İşte bunu istemeyen ABD, Rusya, İsrail bu sorunun çözülmesini ister mi? Bölgede güçlü bir Türkiye mi? Yoksa sığınmacılar meselesi ve iç sorunları ile uğraşan bir Türkiye mi görmek isterler? Türkiye ağır bir demografi saldırısı altında çünkü ekonomik olarak da sıkıntı da olan Türkiye daha kendi gençlerine iş alanı açamamış, eğitimde ise istenilenler gerçekleştirilememiş ve eğitimde eski sistem aranır hale gelmiştir. Niteliksiz gençlerin yetişmesi, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması ve bunun akabinde çırakların ve meslek erbaplarının yetişmemesi ve bunun yabancı uyruklulardan karşılanması Türk gençliğini de işin içerisinden çıkılamaz bir hale getirmiştir.

Neredeyse Türkiye siyasetinden bahsederken eğitimden mutlaka söz ediyorum. Çünkü bir devleti devlet yapan eğitimdir. Her zaman şu örneği veririm. Koskoca 630 yıllık Osmanlı İmparatorluğu eğitimin çökmeye başlamasıyla birlikte gerilemeye başlamış ve son bulmuştur. Tarihten ibret almak her Türk gencinin ve bu millete liderlik eden herkesin boynunun borcudur.

Ayrıca bölgesel güçten küresel güce evrilmeye çalışılırken karasularımızda Yunan tecavüzlerinin artması ve hatta Datça’da karaya çıkıp gitmelerinin izahı olamaz. Çünkü bu yapılan antlaşmaların çiğnenmesi ve bu bir savaş sebebidir. İşte Yunanlılar, Türkiye’nin uğraştığı sorunlardan cesaret alarak bu tür kışkırtıcı eylemler yapmaktadır. Bunun için kendi içimizdeki gücümüzü ve enerjimizi tamamen toplamalı sorunları hallederek geleceğe sağlam adımlar atmalıyız. Önce Türk milletinin sorunlarının çözmeli ve çağrılarına kulak tıkamamalıyız.

Bu hem ülkesini seven, düşünen milliyetçi aydınlar olarak bizim hem de bu ülkeyi yöneten siyasetçilerin vatan borcudur.  

    

Diğer Yayınlar